Geçmiz zamanlardan günümüze kadar Türk mitolojisi kültürel ve dini geçmişi barındıran kadim bir mitolojidir. Türk mitolojisi, insanın doğayla ilişkisini, yaşamın anlamını ve ölüm sonrası hayatı anlamlandırmak amacıyla yaratılmış birçok efsanevi varlığa ev sahipliği yapar. Bu yaratıklar kültürel süreçlerde büyük rol oynamış, destanlar ve masallarda büyük yer bulmuştur. İşte Türk mitolojisinin en bilinen yaratıklarından bazıları:
Erlik Han
Türk mitolojisinde yer altı dünyasının ve ölülerin hükümdarı olan Erlik Han, kötü ruhların lideri olarak bilinir. Gök Tanrı’nın karşıtı olarak, iyilik ve kötülük dengesinin bir parçasıdır. Erlik Han, karanlık ve ölümle ilişkilendirilen bir figürdür ve insanların ruhlarını yer altına götürür. Genellikle kötü ruhları cezalandırdığı ve kontrol altında tuttuğu düşünülür. Şamanlar, Erlik Han’dan korunmak ve ölülerin ruhlarını huzura kavuşturmak için ritüeller yaparlar.
Al Karısı
Al Karısı, doğum yapan kadınlara ve bebeklere musallat olan kötü ruhlardan biridir. Özellikle lohusa kadınları hedef aldığına inanılır. Al Karısı, kırmızı giysileri ve korkutucu görünümüyle tasvir edilir ve Türk mitolojisinde korku unsuru olarak öne çıkar. Bu varlıktan korunmak için çeşitli ritüeller ve koruyucu objeler kullanılır. Al Karısı inancı, lohusa dönemine dikkat edilmesi gerektiği ve bu dönemde kadınların yalnız bırakılmaması gerektiğine dair bir uyarı niteliği taşır.
Tepegöz
Dede Korkut Hikâyeleri’nde geçen Tepegöz, Türk mitolojisinin en korkutucu yaratıklarından biridir. Tek gözü olan dev bir yaratık olan Tepegöz, insanlara zulmeden bir canavardır. Tepegöz’ün kökenine dair farklı efsaneler olsa da, onun Türk destanlarındaki rolü, kahramanların cesaret ve zekâ ile canavarı alt etmeleridir. Özellikle Basat ile olan mücadelesi ünlüdür. Tepegöz, insanın korkularını somutlaştıran, hem fiziksel hem de ruhsal bir tehdit olarak karşımıza çıkar.
Karakura
Kötü bir ruh olan Karakura, geceleri insanları korkutmak ve onlara zarar vermek için ortaya çıkar. Özellikle karanlık, tenha yerlerde gezdiğine inanılan bu varlık, insanların ruhlarını çalmaya çalışır. Karakura’nın, karanlık ve kötülüğün sembolü olarak görülmesi, Türk mitolojisinde ışık ve karanlık arasındaki dengeyi temsil eder. Karakura’dan korunmak için, çeşitli ritüeller yapılır ve özellikle gece karanlığında dikkatli olunması gerektiğine inanılır.
Yelbegen
Türk mitolojisinin ejderha benzeri yaratıklarından biri olan Yelbegen, büyük bir felaket getiren, korkunç bir canavardır. Yelbegen, güneşi ve ayı yemeye çalışan dev bir yaratık olarak tasvir edilir ve bu nedenle güneş ve ay tutulmalarının açıklaması olarak görülür. Bu yaratıkla baş edebilmek için insanlar gürültü çıkararak Yelbegen’i korkutmaya çalışırlar. Yelbegen, doğanın güçlerine karşı insanın çaresizliğini temsil eder ve mitolojik olarak kötülüğün sembolüdür.
Gulyabani
Türk masallarında sıkça karşımıza çıkan bir yaratık olan Gulyabani, mezarlıklar ve ıssız yerlerde yaşayan, insanları korkutan bir varlık olarak tasvir edilir. Gulyabani, ölülerin ruhlarını huzursuz eder ve onları geri getirmeye çalışır. Ayrıca, insanların rüyalarına girerek onları korkutur ve etkisi altına alır. Gulyabani, insanları yalnız bıraktığı yerlerde görünerek korku yaratır ve kötülüğün bir sembolü olarak anılır.
Abra
Türk mitolojisinde Abra, su kaynaklarında yaşayan, devasa bir yılan ya da ejderha olarak tasvir edilen efsanevi bir yaratıktır. Genellikle göllerin, nehirlerin ve pınarların bekçisi olarak bilinir ve bu su kaynaklarının koruyucusu olarak görev yapar. Türk mitolojisinde, suyun kaybolması veya azalması gibi olaylar, abra’nın öfkesiyle ilişkilendirilir. Abra’nın, suyun kıyısına yaklaşan insanları suyun büyülü dünyasından uzak tutmak için ortaya çıktığına inanılır.
Abra, aynı zamanda suya zarar veren veya suyu israf eden kişileri cezalandıran bir figürdür. Onun varlığı, suyun kutsallığını ve doğaya saygı gösterilmesi gerektiğini sembolize eder. Su kaynaklarını koruyan bu dev yılan veya ejderha figürü, Türk mitolojisinde doğanın dengesi ve insan-doğa ilişkisi açısından önemli bir yere sahiptir.
Türk mitolojisi, doğa ve insan arasındaki ilişkileri, evrenin düzenini ve yaşamın döngüsünü anlamak için yaratılan bu yaratıklarla doludur. Hem korkutucu hem de koruyucu olan bu varlıklar, Türklerin hayatlarına yön vermiş ve onların inanç sisteminde önemli yer tutmuştur. Bu mitolojik figürler, Türk halkının tarihsel süreçte karşılaştığı zorluklara, korkulara ve umutlara dair derin semboller taşır ve bu kadim inanışlar günümüz kültürel anlatılarında da yaşamaya devam eder.