İslam’ın Altın Çağı’nda doğan en önemli bilim insanlarından biridir. Tıp, astronomi, felsefe alanında eserler vermiş olan İbni Sina “Erken Tıbbın Babası” ve “Filozofların Prensi” olarak bilinir. Batıda ise “Büyük Üstat” adıyla anılmaktadır.
İbn-i Sina’nın Hayatı
980 yılında Özbekistan’ın Buhara şehrinin yakınlarındaki Efşene Köyü’nde dünyaya gelmiştir. Yaşıtlarına göre fevkalade bir zekâya sahip olan İbni Sina, küçük yaşta Kur’an’ı ezberlemiştir. Bunun yanı sıra dil, edebiyat ve fıkıh gibi sosyal bilimlerle de ilgilenmiştir. Aynı zamanda bir bilim insanı olan babasından geometri, aritmetik ve felsefe konusunda ilk bilgilerini aldıktan sonra babasının isteği üzerine alanında yetkin kişiler tarafından Hint aritmetiği eğitimi aldı. Fars ve Hint matematik sistemlerini astronomi, cebir, trigonometri gibi öğrendiği bilgiler ile yeniden yorumlayan İbni Sina bir yandan da tıp bilimi ile Ilgilendi. Bunların yanında Öklid, Batlamyus gibi bilim adamlarının eserlerini de okumaya devam etti.
1004 yılında Samani Hanedanı çökünce batıya, önce Ürgenç’e gitti, ardından Merv’den Nişabur’a ve Horasan sınırlarına kadar bölgeyi dolaştı. Sonunda Hazar Denizi kıyısındaki Gürgan’da mantık ve astronomi dersleri vermeye başladı. İbn-i Sina ve ve diğer önemli bilim adamları sayesinde Gürgan ilim merkezi olma yolunda evrildi.
Bir süre Rey ve Kazvin’de çalışan İbni Sina ardından İsfahan’a yerleşti. Burada doktor, bilim danışmanı olarak çalıştı, savaşlara katıldı, Emir tarafından vezir olarak atandı. Bir yandan da edebiyat ve filoloji çalışmaya başladı.
Bir sefer sırasında ağır bir hastalığa yakalandı. Tedaviyi reddedi ve ecelini bekledi. 1037 yılında 56 yaşlarında hayatını kaybetti.
İbn-i Sina’nın Keşifleri
Kanın besinleri taşıyan bir sıvı olduğunu, şeker hastalığının varlığını idrardan alınacak numune ile belirleyebileceğini ilk kez dile getiren İbni Sina olmuştur.
İbni Sina ayrıca, kızıl, şarbon, karaciğere bağlı olan hastalıklar ve hepatiti keşfetmiştir.
Hastalıkların kaynağının gözle görülmeyen mikropların olduğunu ilk kez ortaya koyan İbni Sina, mikrop kavramını da tıp literatürüne sokmuştur.
Ameliyatlarda hastayı uyuşturarak daha az acı çekmesini sağlayan da İbni Sina’dır.
Batı dünyasında 17. Yüzyıla dek etkisi süren İbni Sina, eski Yunan tıp otoriteleri olan Hipokrat ile Galen kadar önemli görülmektedir.
Müziğin insanların ruhuna iyi geldiğini düşünerek akıl hastaları ve daha birçok hastaya müzik terapi uygulamıştır.
İbn-i Sina’nın Eserleri
Genel olarak tıp, mantık ve felsefe üzerine eserler yazmıştır. Bu eserlerden en çok bilinenleri şunlardır: El-Kanun fi’t-Tıb, Kitabü’l-Necat, Risale fi-İlmi’l-Ahlak, İşarat ve’l-Tembihat, Kitabü’ş-Şifâ
El-Ḳānûn fi’ṭ-Tıb adlı eseri ölümünden kısa süre sonra İspanya’da Latince’ye çevrilmiş ve Avrupa üniversitelerinde ders kitabı olarak okutulmuştur. Tıp birikimi, İbni Sina’nın bu eseri sayesinde tutarlı, sistematik ve kapsamlı bir bilim dalına dönüşmüştür.
Günümüzde de bazı ülkelerde hala genel kültür olarak tıp öğrencilerine okutulmaktadır.
İbn-i Sina ve Ünlü Bilim Adamları
İbn-i Sina, tüm dünyada o kadar büyük bir etki bırakmıştır ki dönemini aşan birçok başarıya imza atmıştır. Ondan sonra gelen birçok batı felsefecisi de kendi görüşlerini İbn-i Sina’nın görüşlerini temel alarak geliştirmiş, yeni fikir akımları ortaya atmıştır. Öyle ki batı dünyası, kendisini birçok ünlü bilim adamından daha üstün olarak tutan karikatürler, yazılar ve yorumlar ortaya koymuşlardır.
Galen
MS 129-200 yılları arasında yaşayan ve o zamanlar Romalıların yönetiminde olan Bergama’daki (İzmir) Asklepion’da çalışmalarını sürdüren Galen, teorik bilgiyi daha ön planda tutmuş ve gelecekteki hekimlerin sadece uygulamalarda değil, teorik olarak da öğrendiklerini kanıtlamak zorunda olacaklarını savunarak tıp eğitimini yeni bir anlayışa taşımıştır.
Roma döneminde kölelerin ve kadınların hekim olabilmelerine olanak sağlamasıyla da bir dönüm noktası oluşturmuştu.
“Hekimlerin Babası” olarak da bilinir.
Hipokrat
MÖ 460-MÖ 370 yılları arasında yaşayan ve “Tıbbın Babası” olarak bilinen Hipokrat, hastalıkları akut, kronik, endemik ve salgın olarak sınıflandırmaya başlamış ve “alevlenme, nüks, çözülme, kriz, paroksizm, zirve ve nekahat gibi terimler kullanmıştır. Bazı hastalıkların ilk tanımı yapan da Hipokrat’tır.
Dini tıptan soyutlayarak tıbbın gelişiminin önünü açmış ve Kos adasında tıp okulu kurmuştur.
Tıp etiği üzerine kuralları olan Hipokrat Yemini kökeni tam olarak belirlenemese de Hipokrat’a atfedilmiştir ve her mezun olan tıp öğrencisine ettirilen bir yemindir.
Tıbbın ilk kuralı olan “Primum non nocere” (Önce zarar verme) ilkesini söyleyen kişidir.
Yukarıdaki tasvir El-Ḳānûn fi’ṭ-Tıb eserinin Avrupa’da bir dönem kullanılan kapaklarından biridir. Burada İbn-i Sina’nın kafasında bir taç gözükmesi hem Hipokrat’tan hem de Galen’den üstün olduğunu göstermek için batı dünyası tarafından çizilmiştir.